Duygusal
Yolculuk
İnsan sürekli büyür, gelişir, öğrenir. Hayat yolunda attığı her olumlu adım onu bir basamak yukarı taşır. Yukarılara çıkmak kimi zaman uzun bir tecrübe sonrası gerçekleşir, kimi zaman bir el vasıta ve vesile oluverir, kimi zaman da bir derya misalidir ömür, bir med-cezir içinde sürüklenir durur.
Bu iniş çıkışlar insanın kişiliğini şekillendirir, nasıl bir insan olduğunu, dünyada neden yaşadığını, kendisinin kim olduğunu anlatır ona. Kısa süreli ömründe her ne yaparsa yapsın, ne kadar büyük başarılar ve zenginlikler elde ederse etsin, acziyetini her an hissetmesi için yollarına serpilen işaretler onu dizginleyecektir. Kimi insanlar bunu mütevazılıkla taçlandırırlar, zirveye yükselmenin bedelinin her zaman muazzam bir sorguya sahne olacağını unutmazlar. Gözlerdeki her bakış, kalplerdeki her atış idrakin ötesinde bir kayda tabidir. Aldığı her nefeste hayat ne kadar yoğunsa, ölüm de o kadar kuşatmıştır havayı. Düşünceleri, duyguları, kazandıkları ve kaybettikleriyle insan olmanın şuurundadır.
Dünyayı kendileri üzerine kurulu sananlar ise aldanmanın ve gafletin girdabında sessizce sürüklenip gittiklerinin farkında bile değildirler. Suda gördüğü kendi şemaline âşık olan bu kişiler için yeryüzünde başka bir insan olduğunu kabul etmek son derece güçtür. Dünya, onların tasallutu altındadır ve bütün insanların en üstünde olduklarını düşündükleri bedbaht bir rüyadadırlar. Çiçeklerle donanmış bir bahçede dikenleri seçen, gönül dünyasının uçsuz bucaksız diyarlarına âmâ gözlerle bakan gölgeden ibarettirler. Enaniyet ve kibir diyarlarının vitrinlerinde arz-ı endam etmek onlar için en büyük gurur kaynağıdır.
Ne hayat çok yakındır, ne ölüm çok uzaktır. Bütün mesele, kendi gönül dünyasındaki hakikatleri yansıtan aynaya bir kez olsun kalp gözüyle bakabilmektir. İnsan, işte o zaman asıl hedefine vasıl olabilecektir.

gy
23 Ekim 2010 / 15:40
güzel bir yazı olmuş ama önemli olan uygulamak???